Hikmet öğretilerinin büyü ve kehanete alet edilmesi; insanlık zihninin geçmişin bütün birikimine şüpheyle baktığı eleştirel bir dönem geçirmesine neden oldu. Bu dönemde din, hikmet ve gizem bilim aynı kefeye koyulup toptan reddedildi. Bu anlayış nedeniyle büyü uygulamalarına inandıklarından ötürü geçmiş milletler ilkel şuur seviyesinde sayıldılar.
Çocuk, ruh hastası ve ilkel insanın şuur yönünden benzer bir bulanıklığa sahip olduğu; bu dönemin; insanın evriminde emekleme safhası sayılması gerektiği kabul edildi. Ancak bununla birlikte bu şuur seviyesinin insan zaafiyetlerini, duygusallığını açığa vuran tarafları olması sebebiyle bilimsel olarak değerlendirilmesi gerektiği kabul edildi.
Gerçekten de günümüze dek uzanan psikoloji araştırmaları, ilkeller, ruh hastaları ve hayvanlar üzerinde durmuş, bunlardan yola çıkarak şuurun basit kısımlarını veya bilinçaltının derinliklerini keşfetmeye çalışmışlardır. Özellikle psikanalizin kurulmasından sonra şuuraltı büyük önem kazanmış; hayal gücü, rüyalar, sanatsal dışavurum hatta sapkınlıklar bile insan bilincinin gizlerini gösteren ipuçları sayılmıştır.
Beklentilere göre insanoğlu; bilinçaltındaki gizli potansiyeli keşfedip değerlendirdikçe bugünkünden çok daha ileriye gidecektir. Bu beklentiler nedeniyle çağımız; sapkın dahiler ve tuhaflardan peygambercesine bir kurtarıcılık bekler.
İddiaya göre, doğa hadiseleri karşısında acizlik duyan insan, yağmuru yağdırabilmeyi istediği için bunu hayal etmiş veya bunu vadeden çılgınlara inanmayı bir teselli kaynağı olarak görmüştür. Mesela yağmur duası/büyüsü için çıkan şamanlar, zamanımızın kurgu bilim yazarları, sanatçıları vs. gibi hayal gücü çok gelişmiş kimseler olmalıdır. Böyle tuhaf kimselerin, ruhsal sapkınlıkla, deha arasında gidip gelen ilginç vizyonları, zamanla insanoğlunun bilimi geliştirmesine kaynak teşkil etmiştir.
Mesela madenlerin bir ruhu olduğuna inanan böylesi kimseler, eğer madenin ruhuna tesir edebilirse onu altınlaştırabileceğini düşünmüş olmalıdır. Böyle bir hayalle başlayan simya ilmi; madenlerle çeşitli deneyler yaparak kimya ilminin kurulmasına vesile olmuştur. Yine büyüsel amaçlarla gökcisimlerini incelemek, takvimin icadına, tarihin başlamasına, matematik ve geometriyi geliştirmeye ön aya olmuş olmalıdır. Elbette bütün bunlar, evrimci felsefenin fikirleridir. Oysa hikmetin vahye dayandığını kabul edenlerin alternatif bir felsefeleri mevcuttur.
Bir yanıt yazın