Astroloji ve Psikoloji

Modern bilimlerin kurulmasında önemli paya sahip bulunan gizemli ilimler, esas itibarıyla insan ruhunu tanımaya dair bir bilgeliktir. Mesela kurşun bakır gibi madenleri altına çevirmeyi hedeflediği düşünülen simya ilmi; esas itibarıyla kurşun ve bakır gibi düşük kaliteli ruhları altın gibi yüksek ruhlara dönüştürmeye dayanmaktadır. Astroloji ilminin de diğer benzeşim ilimleri gibi temel amacı ruhbilime yardımcı malzeme sağlamaktır. Ancak benzeşim ilimlerinin inceleme şekli ve ayırt etme yöntemi modern bilim anlayışında görülen belirli yargılar ve katı kategorizelere benzemez.

 

Psikoloji ilmi, çeşitli safhalardan geçerek ilerlerken, dillerdeki huy, karakter ve meyil isimlerinden yararlanmıştır. Geleneksel tıptaki dört suyuklar öğretisi, insanların bedenlerindeki sıvının karakterine uygun bir mizaca sahip olduğunu kabul etmekteydi. Bu görüşe göre dört çeşit insan vardı ki bunlar, vücudunda çok kırmızı kan taşıyan sıcak kanlılar, çok safra taşıyan soğuk kanlılar, çok siyah kan taşıyan melankolikler ve çok beyaz kan taşıyan uyuşuklar gibi genel tiplerdi. Bu çeşit sınıflamalar modern tıbbın kurulmasıyla ortadan kalktı.

 

Karakter tipleri üzerinde çalışan bilim adamlarından Kretschmer, bir grup ruh hastası üzerinde yaptığı araştırmada benzer vücut şekillerine sahip kişilerde benzer patalojik yönsemeler tespit etti. Sheldon bu yönsemeleri biraz değiştirerek ve bu farklılıkların sebebini anne rahmindeki ceninin gelişimine bağlayarak yeni bir görüş oluşturdu. Jung kişileri psikolojik karakteristikleri itibarıyla içedönük ve dışadönük olmak üzere ikiye ayırdı. Daha sonra bu ayırımların hiçbirinin net bir tarife uymadığı, insanların basitçe sınıflandırılamayacak kadar zengin bir çeşitliliğe sahip olduğu, hatta her insanın eşsiz olduğu kabul edildi.

 

Astrolojinin de amacı insanları belli sayıda sınıfa ayırmak, onları kalıplar içinde tarif edivermek değildir. Her şeyden önce astroloji insanın neden bu kadar eşsiz olduğunu, insan mucizesinin kainat şaheserinin nasıl en büyük harikası olduğunu gözler önüne serer. Öyle ki etten kemikten bir bedene sahip basit bir canlı gibi görünen bu varlığın ne kadar zengin bir mana hazinesine sahip olduğunu, bu manaları şuur sahibi olanlara işaret edip anlatmak için uzayda koskoca gökcisimlerinin emre amade kılındıklarını; hikmet anlayışıyla incelenen astrolojiyle idrak eder ve hayranlığa dalarız. Gerçekten astrolojinin anlatabileceği en açık ve şüphe götürmez gerçek, kainatın ve insanın hiç de materyalistlerin iddia ettiği gibi basit ve metafizikten nasipsiz olmadığıdır. Aksine kainat manalar ve sırlarla dolu bir kitaptır. Bu kitabın sırlarından ancak bir kısmı, kalbin benzetmeler yaparak anlama kabiliyetine uygun bir lisanla, sembolizmle ifade edilmektedir.

 

İslam tasavvufuna göre her insan; Allah (c.c.) ın ilminde ve planında (levhte) bir isim ve suret halinde mevcut bulunduğu zamanda; taşıyacağı bütün özellikleri ve yer yüzünde geçireceği eğitim ve imtihan programı ile birlikte tasarlanmış ve en ince ayrıntısına kadar bilinmektedir. Üstelik her insan kendisi için belirlenmiş bir zamanda; kendisi için hazırlanmış bedene-mekana-çevreye indirilmekte ve eğitim programına başlamaktadır. Bu öylesine devasa bir düzenleme harikasıdır ki, hiçbir insanın akıl, hayal gücü ve idraki bu büyüklükteki bir düzenlemeyi kavrayamaz. Çünkü her insanın hayatı, ilişki içinde olduğu insanlar, nesneler ve hatta müessese gibi hükmi şahsiyetlerle birlikte uyum içinde planlanmış, hiçbir ayrıntı ihmale uğramamıştır.

 

Sezgisel gözlemlerle hayatı bu açıdan okuyanlar görmüşlerdir ki, her insanın ruh hali, yeryüzünde yaşayacağı imtihanları ve bu sayede okuyacağı ibret ve manalar, doğumlarındaki gök yüzü durumuna uygun olmaktadır. Bu düzenleme iğne ucu kadar bir başıboşluk, tesadüf ve kendiliğinden olma haline izin vermez. Bu insanın yeryüzünde bulunuşunu büyük bir huzura kavuşturur. Eğer bir başarısızlık, kayıp ve acı yaşamışsak (veya birisi yaşamışsa), bu her ne kadar sebepler perdesi gerisinden gerçekleşmiş olsa da; aslında imtihan programının bir parçasıdır. Bu durumda birilerini veya kendimizi suçlama konusunda aşırılığa kaçmaktan uzaklaşır, yaşadığımız şey üzerinde daha farklı yönlerden düşünürüz. Elbette bunu körü körüne kaderciliğe, tedbirsizlikleri önemsememe noktasına getirmemeliyiz. Çünkü her ne kadar yaşananlar progrmaın parçası ise de, bizim kusurlarımız da eğitim programının esas konusudur. Yani elimizden geldiğince yaşadıklarımızdan ders almamız, bir daha aynı hatalı hareketi yapmamayı da ihmal etmemeliyiz.

 

Her insanın kader programı kendi içinde eşsizdir. İslam tasavvufunda buna “aynı sabit” denir. Herkes hayatta ne için yaratılmışsa ona doğru yürür, kendisi için paylaştırılmış maddi ve manevi rızıkları elde eder, sonunda Allah (c.c.)’ a döner. Bu yürüyüşe “seyri ilallah” denir. Mümin ve Müslim; bu yürüyüşün şuuruna varmış, inanmış, yol gösterilmeye teslim olmuştur. Allah (c.c.) a teslimiyeti sayesinde bu yürüyüşünü en güzel şekilde değerlendirir, bu serüven esnasında Allah (c.c.)’ ın esma ve sıfatlarından okudukları kadar onun kemal ve cemaline hayranlık duyar.

 

İşte burçların karakterleri ve insanların çeşitliliğinin sırrı, Allah (c.c.)’ ı tanımak konusunda her insana paylaştırılmış olan fırsatlarda gizlidir. Her insan akıl, kalp, sezgi, zevk ve şuur konularında farklı yapı ve kabiliyettedir. Bu farklılıklar, Allah (c.c.)’ ın kitabında okunacak manaların çokluğu sebebiyle her insana farklı bir okuma sahasının düşmesi içindir. Çünkü “Allah (c.c.)’ ın kelimeleri öyle çoktur ki, onları yazmak için ağaçlar kalem, okyanuslar mürekkep olsa, hatta bunlara yedi misli ilave edilmiş olsa yetişmez.”

 

Her insan yeryüzünde bir çeşit ilimle Allah (c.c.)’ tan ibretler okur, onu tanıma yolunda ilerler ve ona hayranlık duymaya ve takdir etmeye yaklaşır. İlimlerden biri de sembolik dille benzerlikleri okuma, böylece insanın manevi yapısını çözmedir. İslam tasavvufuna göre astrolojinin tek amacı budur.

 

Astroloji; yeryüzündeki hiçbir yaratılış, oluş ve yok oluşun tesadüfi ve anlamsız olmadığını gösterir. Zamanın metafizik bir düzenlemesi olduğunu gösteren astroloji, kaderi ispatlar ve oluşların başıboş, tesadüfi veya sadece sebep-sonuç ilişkisine bağlı olarak gelişmediğini gösterir. Bu yönden bakıldığında astrolojinin inançsız yorumlanması imkansız derecede zordur.

 

Zamanın bir kadere tabi olarak akması, gezegenlerin bir düzen içinde hareket etmeleri ve ikisinin arasında (kesin kuralları olmayan; ama sezgi ile hissedilen) bir ilişkinin olması, din dışı bir gözle bakıldığında son derece rahatsız edici bir manzara oluştururken İslami kader inancıyla beraber güzel bir mana kazanır. Her şeyden önce İslam’ın kader inancı; insanın sorumluluğu konusunu son derece dengeli değerlendirir. İnsan kaderin mahkumu değil, ama kaderin hakimi olmak sorumluluğuyla yüklü de değildir. İslam’da kul Allah (c.c.) ı ile hep birliktedir; onun çizdiği kader yolunda; onun elinden tutup yolunu aydınlatması ile güven içinde yürür.

 

İslam tasavvufu, insanın kullukla olgunlaşması için çeşitli hadiseleri birer vesile olarak kabul eder. Allah (c.c.) kuluna nimet verdiğinde şükürle, sıkıntı verdiğinde sabırla karşılamalı; bu arada görevlerini gayret ve itina ile yerine getirmelidir. Çünkü hadiselerin zahirinden çok, onlarla elde edilecek manevi kazanımlar önemlidir.

 

Kader; şuursuzca düzenlenmiş, tesadüfi hareket eden bir şey olmadığı gibi, acımasız ve adaletsiz de değildir. Ancak kaderin gerçek adaleti bu dünyada gerçekleşmez; öte dünya mükafatları ile tamamlanır. Aksi düşünüldüğü zaman astrolojinin gösterdiği metafizik düzenleme korkunç ve nefret uyandırıcı gelecektir. Bu yüzden insan zihninin kader hakkında bilebilecekleri, gerçekte öte dünyada sonsuza dek uzanacak bir hikayenin çok küçük bir kısmını oluşturacaktır. Bu yüzden kader hakkında araştırma yapmak, derin bilgi ve yüksek ruhsal kabiliyet ister. Eskiden gizemli bilginin sadece dini eğitimin ileri bir parçası olarak öğretilmesinin nedeni de budur. Günümüzde ayağa düşen bilgi, yanlış kullanılabilmekte veya yanlış anlamalara sebep olabilmektedir.

 

Günümüzde kendini tanıma bilgisi hayli ilgi görmekte. Ancak insanın kendini tanımasının gerçek amacı unutulmuş gibi görünüyor. Her hangi bir “Burcunuz ve siz” kitabında kendisine ait kısmı okuyanlar; genellikle kendini beğenmelerini artıracak kelimelere rastlamaya çalışırlar. Burç kitapları da buna göre yazılmış gibidir. Günümüzde kendini tanımanın amacı; “kabiliyetlerini öğrenmek ve değerlendirmek, kimlerle iyi anlaşacağını bilerek ilişkilerin buna göre seçmek” gibi dünyevi gayelerdir. Kimse kendisini düzeltmekle ilgilenmek istemez. Oysa İslam inancına göre kişinin kusurlarını bilmeye ve düzeltmeye çalışması Rabbine karşı kulluk borcundandır. Çünkü davranışlarındaki sivrilikleri düzeltmeyen kimseler, kendilerine veya başkalarına zulmederler. Fakat islam tasavvufunda kişiliği terbiye etme geliştirmenin yolu, mutlaka kendini tanımaktan geçmek zorunda değildir. Peygamber ve sahabelerin örnekliğine teslim olmak, onları model alarak davranmak, bu konuda ibadetlerle nefsi disiplin altına almaktır.

 

İnsan ruhu, bedensel ihtiyaçların teminine gayret eden, bu yüzden de insanı hep hazır zevklerin peşinde oyalayan nefsin tasallutu altındadır. Her insanın hayat gayesini gerçekleştirmek üzere önce bu söz dinlemek istemeyen hizmetkarına hakim olmayı öğrenmesi gerekir. Nefsin her insanda geçerli genel kusurları olduğu gibi, kişiye özel, hususi olarak şuurunda olunması gereken kusurları da vardır. Fakat herkes kendini merkezde görme eğiliminde olduğu için; nefsine ait hususi bir kusurunu meziyet bile zanneder. Astrolojinin birinci amacı; kişiye özel kusurları inceleyerek ve bunları dengelemenin yollarını göstererek kişiyi şuurlandırmak olmalıdır. İslam tasavvufuna göre Allah (c.c.)’ ı bilmek nefsi bilmekten geçer. Astroloji ise nefsi bilmenin bir aracıdır.

 

DİĞER MÜLÂHAZALAR

 

TÜRKÇE METİNLERİ OSMANLICAYA ÇEVİRMEK İSTER MİSİNİZ?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Verified by MonsterInsights