Astrolojinin en çok kullanıldığı sahalardan biri, kişilik tahlili olduğu gibi, buna bağlı olarak bir diğeri de ilişkilerin karakteridir. Hikmet öğretilerine göre hiçbir şey tesadüfi olmadığı gibi; ilişkiler de tesadüfi değil, insanın gelişim programının bir parçası olan imtihanlarla örülüdür.
Allah (c.c.) hiçbir anne-baba çocuğu, kardeşi, ortağı arkadaşı veya eşi tesadüfen bir araya getirmez. Her ilişki çeşitli derslerle, gelişim ve terbiye fırsatlarıyla doludur. Dünya hayatının boşu boşuna bir oyalanma ve eğlence olmadığını, kulluk, eğitim ve Allah (c.c.)’ ı tanıma süreci olduğu bildiren Rabbimiz; insanlarla aramızdaki ilişkilere de önemli mesajlar ve ibretler serpiştirmiştir. Mesajları alıp doğru değerlendirmek, dünya hayatını sonsuz bir kazanca ve Rabbimize doğru bir yürüyüşe çevirmek, kendimizi tanımak, kendimize karşı dürüst olmak, kusurlarımızla yüzleşmekle mümkündür. Eğer doğru ve itidalli değerlendirilirse astroloji bu iş için elverişli ipuçları sağlar.
İnsanlar arası ilişkilerdeki ibretleri okumada belli başlı bazı terimleri tanımak önemlidir. Mesela iki insanın arasındaki ilişki, birinin yöneticiliği, diğerinin tabi olmasına dayanıyorsa bu ilişkide yöneten ve yönetilen taraflara duruma göre çeşitli mecazi isimler verilir. Örneğin bir evlilikte yönetici kadın yönetilen erkekse, erkeğe kılıbık adı verilerek hor görülür. Çünkü geleneksel olarak yöneticilik erkeğe ait bir yetki ve sorumluluk olarak kabul edilir, tersi yadırganır. Genellikle toplumda yönetici rollere erkeklerin talip olduğunu, tersini kabullenmekte zorlandıklarını bugün de görebiliriz. Hatta eşitlik peşindeki kadınların bile çekinik karakterde erkeklerden çok memnun olmadıkları sıklıkla görülebilir.
İnsan neslinin devamı ve her bireyin karşı cinsi ile bütünleşerek bir aile oluşturması için, cinsler arasına bir çok yönü olan bir çekim konulmuştur. Aralarında bir sözden başka hiçbir şeyin bulunmadığı iki kişinin ömür boyunca birlikte olmaları aslında üzerinde tefekkür etmeye değer bir hadisedir. Evlilik ilişkisinin uzun ömürlü olması ve çeşitli sıkıntıları aşarak sürebilmesi, genellikle eşler arasındaki doğal hiyerarşi ile sağlanır. Evlilikte her ne kadar eşitlik iddiası bulunsa bile adı konulmamış bir tabi olma durumu vardır. Çünkü tamamen eşit iki insan, birbirinden bağımsız olmalıdır. Bu ise uzun bir süre birlikte olmayı engeller.
Aslında hiyerarşi her birlikte gerekli, hatta kaçınılmazdır. Mesela eşit paya sahip ortaklar ve arkadaşlar arasında tam bir eşitsizlik görülmez. Çünkü bir beraberliğin uzun ömürlü olması için birinin liderlik sorumluluğunu yüklenmesi; görev paylaşımını ve denetlemeyi yürütmesi gerekir. Yoksa ilişki amaçsız bir arkadaşlık gibi başıboş bir halde sürerken, hedeflenen yararlar elde edilemez. Hatta amaçsız bir birliktelik bile küçük bir tercih farkı söz konusu olduğunda bitiverir. Mesela sırf birlikte sinemaya gitmek için sözleşmiş birkaç arkadaş arasında bile birilerinin kararları vermekte baskın çıktığı hissedilir. Eğer buna itirazı olan varsa, birliktelik dağılır; her kes kendi yoluna gider.
Bu yüzden sürmesi istenen birlikteliklerde baskın karakterdeki kişilerin yönetimi ele almaları yadırganmaz, daha doğrusu; körü körüne itirazla karşılanmaz. Peygamberimiz “iki kişi yolculuk yapıyor olsanız bile birinizi lider seçin” demiştir. Çünkü eşitlikte bağımsızlık ve keyfilik vardır. Bu da tedbirlerin alınması işlerin yürütülmesini imkansızlaştırır. Ancak yöneticiliğe kabiliyetli başat karakterlerin bencil ve düşüncesiz olması halinde; yönetim yetkisi korkunç bir despotizme dönüşebilir. Yöneticilik yetkisi, sorumlulukla eşleştirilmeli, gerektiğinde de denetlenmelidir. Denetlemenin en mükemmeli ise, her şeyden haberdar olan ve hesap sormaya tam kudreti yeten Allah (c.c.) ın denetimidir. Dünya hayatı bazı deneyimlerin yaşanması için düzenlenmiş bir oyun sahnesidir. Ama işlerin sonu Allah (c.c.) ın huzurundaki hesapla tamama erecektir. Bu yüzden dünya hayatında baskınlık önemli değildir, yetkilerin sorumluluğunu taşımak önemlidir.
İnsanlar başkalarıyla ilişki halinde iken, kendi karakterlerini de tanır ve tanımlarlar. Erkek olsun kadın olsun her insanın belli bir başatlık oranı vardır. İnsanlar kendilerinden daha baskın kimselerin yanında bir nebze çekinik kalır, çekinik kimselerin yanında ise başat bir karakter sergilerler. Mesela üç kardeş düşünelim, ilk ikisinin ilişkisinde baskın olan karakter, üçüncü ile olan ilişkide çekinik kalabilir. Demek ki bu konuda insandan insana değişen bir oran söz konusudur.
Eskiden beri insanlar arasında “kendi kararlarını verme, kendi yolunu çizme, başkalarına da önderlik edebilme” konusunda farklılık olduğu hissedilmiş, bu özelliğe yerine çeşitli adlar verilmiştir. Mesela batıda papazların ileri gelenlerinden oluşan, kırmızı cübbe giyen bir konsey vardır. Bu konseye kardinaller konseyi denilirmiş. Bunlar önemli kararlarda söz sahibiymiş. Bu isim, öncü burçların batılı dillerdeki nitelemesine de ad olmuş. Yani bu kelime inisiyatif kullanan, seçim yapan kimseler anlamına gelmeye başlamış.
Aslında hepimiz hayatımızda bir kez baskın çıkmışızdır. Babalarımızın bedeninde binlerce hücreden biriyken, diğerlerini geride bırakmış, öne geçmişiz. İnsanın; cahilce bir cesaretten, saldırgan bir ihtirastan yaratılmış olması hikayesine güzel bir örnektir bu. Bir de hepimiz ne kadar çekinik olsak bile bir kez seçim yapmış, inisiyatif kullanmakta baskın çıkmışız. Bilindiği gibi, ilk hücre teşekkül ederken anne babanın genlerinden hangisi baskın çıkmışsa, bebeğin özelliklerini o genler belirler. Bu baskın genlere dominant, baskın olmayan genlere çekinik denir. Yani içimizde bir yerlerde dominant bir tarafımız muhakkak varolsa gerek.
Simgesel bir dille bir kişinin baskınlık ve yöneticiliğini, övme ve yermeden uzak bir şekilde ifade etmek gerekirse, aktif, pozitif, erkeksi terimleri kullanılır. Uyan, kendini adayan ve tabi olan tarafa ise, pasif, negatif, kadınsı denilir. Bu ifadeler, simgesel sözlükten alınmıştır. Günlük dilde bunların yerini tutan çeşitli ifadeler vardır; ama bunlar da yine sembolik ifadelerdir. Yukarda ki örnekte gördüğümüz gibi, insanlar arası ilişkilerden benzetme yapma yoluyla alınmıştır.
Geleneksel olarak ailede yöneticinin erkek olması; erkeklerde şuurun; kadınlarda ise duygusallığın baskın olmasındandır. Hikmet ilimleri insanları katı bir biçimde eşitlemeyi fıtrata aykırı görür. Aksine her insanın diğerlerinden farklı olmasıyla birlikte genellikle cinsler arası kabiliyet ve görev farklılıkları da vardır. Erkekler, araba, araç ve makine kullanmak, malzemelere şekil vermek, bir şeydeki özelliği çabucak farkederek ona uygun davranmak gibi; şuura dair kabiliyetleri daha baskın bir biçimde taşırlar. Her ne kadar bu konuda kadınlar da kendilerini geliştirebilirlerse de, genel olarak erkeklerin çoğu, kadınların çoğundan daha kolay başaracaktır. Kadınlar ise, incelikleri çok iyi ayırt eder, duygusal analizlerde sezgi sahibidirler. Bu yüzden insan ilişkileri ve ikna edicilik kadınlara özel bir kabiliyet sayılmalıdır. Bununla birlikte bazı erkeklerin kadınsı, bazı kadınların erkeksi kabiliyet ve karaktere meyilli olduğunu da görebiliriz. Çünkü her insanın manevi yapısında bu ikili yapı vardır. Jung’un esoterizmden etkilenerek kurduğu psikoloji ekolünde bu ikili yapıya ad verir ve tarifler yapar. Ona göre insan bilincinin uykuda dahi bedeni terk etmeden canlılığını sürdüren, uyku halinde rüya yoluyla bastırılmış hislere ve hatıralara ulaşan tarafına anima; denir. Bu tarafımız ruhun dişil kısmı kabul edilir. Kasıtlı olarak yaptığımız hareketlerimizi yöneten bilinçli tarafımıza ise Jung; animus demiştir. Ruhumuzun bu tarafı ise eril karakterde kabul edilir.
Bu özellikleri insan bütününe uyguladığımızda her insanın içinde erkeksi bir şuur ve kadınsı bir duygusal altyapının mevcut olduğunu görürüz. Eskiler erkeksi şuuru Güneş’e, kadınsı duygusallığı Ay’a benzetmişlerdir. Çünkü güneşin baskın bir etkileyiciliği, belirleyiciliği vardır. Ay ise, sessizce ve incitmeden karanlık geceleri aydınlatır. Unsurlardan da ateş erkeksi, su ise kadınsı tarafımızı temsil eder. Yeryüzündeki suyun Ay’la alakalı olduğuna dair inançta buradaki ilgiden dolayıdır.
Bedenimizin elektromanyetik sıvı ortamı, duygularımızda önemli tesire sahip salgıları içerir. Vücudun sıvısı, elektromanyetik etkilere karşı hassas; iyonize bir maddedir. Adeta sıvı bir pile benzeyen vücudumuz, atmosferdeki manyetizmaya karşı da hassastır. Bedenin sıvı oranı ile, Ay’ın dönüşü esnasında yaptığı etkilerin birbirine uyumlu olduğuna dair görüşler vardır. Eskiler Ay’ın çeşitli konaklarda bulunduğu sırada yaydığı ruhaniyetle bedenin etkilendiğini kabul ederlerdi. Bu konuda bazı uygulamalar da vardır.
Bedenimizin doğal harareti ve bedenimizde dolaşan kimyevi enerji ise, etkinlik ve yapabilirlik kaynağımızdır. Düşünce ve isteklerimizi bu enerji ile fiiliyata geçiririz. Bedendeki kimyevi enerji de iyonize bir yapıya sahip olduğu için, çevreden alınan manyetik enerjiye karşı hassastır. Mesela bir şeyi çok istediğimiz ve heyecanlandığımız bir sırada bedenimizde böbreküstü bezleri salgılanır, kanımızda serbest yakıt miktarı artar. İşte bu sırada acelecilik ve harekete geçme eğilimimiz had safhaya çıkar. Hele birinin bizi boş yere engellediğini veya hakkımıza saldırdığını düşündüğümüz bir olay olursa, kanımızdaki yakıt birden parlayıp bizi saldırıya geçirtebilir. Elbette bu konuda her insan ve insanın her anı bir değildir. Bazı kişiler daha kolay alevlenen bir öfkeye sahiptir, yada insanın bazı anlarında bu derece öfkeye rastlanabilmektedir. İşte insanın davranışlarına etki eden beden sıvısı ve bu sıvıdaki elektromanyetik alanı, nefsin fiziko-kimyevi kısmı olarak düşünmek mümkündür. Elbette nefsin beden sıvısıyla açıklanamayacak soyut tarafı da mevcuttur.
Beden sıvısı ve bunların beyindeki etkilerine nefs diyecek olursak, bu etkiye karşı direnç gösteren, temkin ve sağduyuyu elden bırakmayan tarafımıza da şuur diyebiliriz. Şuur, içsel veya çevresel etkiler ne yönde zorlama yaparsa yapsın, nasıl davranılacağını kendi içsel bilinci ve kararlarıyla belirler. Bu kararlarda akıl, vicdan ve bunları eğiten toplumsal ve ahlaki öğretilerin önemli rolü olacaktır. Ama yine de şuur bu öğretilerden kendine en uygun olanı seçecektir. Mesela güzel ahlaka dair öğretiler, hem güçlü ve erdemli bir kahraman olmamızı öğütler, hem de kahramanlık taslamamamızı mütevazi olmamızı tavsiye eder. Şuur bu birbirine zıt gibi görünen seçenekten kendine en uygun geleni seçer. Aslında iki tavsiyenin mükemmel bir birleşimi mümkündür, ama bunu başarmak kolay değildir. Genellikle basit bir şuur bunlardan en fazla birini başarabilir.
Bir yanıt yazın