Başak burcu temizlik bilincidir. Bir evi temizlemek nasıl ki öncelikle çöpleri, döküntüleri uzaklaştırmak ve her şeyi yerine yerleştirmeye dayanıyorsa, başağın de zihni böyle çalışır. Her şey yerinde olmalı, olmaması gereken hiçbir şeye de izin verilmemelidir. Bu zihniyet bazen hoşgörüsüzlüğe sebep olur. Çünkü insan ilişkilerinde her zaman her şeyin yerli yerinde olması sağlanamaz. İşte bu yüzden duygusal ilişkiler başağa çok zor gelir.
İnsan dünya hayatında bir eğitim, gelişme ve olgunlaşma süreci geçirmektedir. Bu yüzden her işte insan faktörü daima kusursuzluktan uzaktır. Bu ise başağın hoş görmekte zorlandığı bir şeydir. Hele duygusal konulu insan ilişkileri tamamen hoşgörüye ve kusurları görmezden gelmeye dayanmak zorundadır. Başağı asosyal, geçimsiz ve eleştirici yapan da budur.
Mükemmellik, insan zihninin ancak hayalini kurup özlemini çektiği bir ütopyadır. İnsan yeryüzüne kusurlar işlesin, bunun şuuruna vararak özür dilesin, kusursuzluğun hasretini duyup onun tek sahibine hayranlıkla bağlansın diye indirilmiştir. Bir hadisi şerifte kusur işlemeyen, tövbe de etmeyen bir insan topluluğu yetiştirilebilecek olsa, o neslin ortadan kaldırılıp yeniden kusur işleyecek ve tövbe edecek bir neslin getirileceğini söylemiştir. O halde amacın kusursuzluk olmadığı, kusurlardan tövbe ile Allah (c.c.)’ a yönelmek ve yakınlık aramak olduğu anlaşılmaktadır.
Başak ta kusurlarından ötürü aşağılık kompleksine kapılıp insanlardan kaçmamalı, karşılıklı hoşgörüyü geliştirmeyi öğrenmelidir. İnsanları hoş görmek kendini hoş görmenin ve sağlıklı bir tevazu geliştirmenin anahtarıdır. Yakınlık ve içtenlik de herkesi ve hatta kendini hoş görmenin anahtarıdır. Hoşgörüsüz bir titizliğin, ayrıntılarda boğulmanın ve günlük rütinden dışarı çıkamamanın çaresi, her şeyin fayda-zarar hesabından ibaret olmadığını kavramaktır.
Hikmetler
Hayatımız sürekli gayret ve uyanıklık isteyen işlerle, görevlerle ve kurallarla doludur. Manevi bir organımız sayesinde biz insanlar günümüzün önemli bir kısmını çeşitli işlerin takibiyle geçiririz. Özellikle bu manevi organı güçlü olan kişilerin rütin çalışmalara daha fazla dayandıklarını görebiliriz. Bu kişilerin akıl yapısının da eşyayı, fayda ve zararı, kuralları ve ayrıntıları kavramaya daha yatkın olduklarını görebiliriz. Biz kitabımızda bu soyut organımıza, zeka diyeceğiz. Felsefeciler zekayı, şuurun maddi varlığa adapte olmuş şekli, onlarda karşılaşılan problemleri çözme kabiliyeti ve insanı tabiata uyumlu ve hakim kılan yanı olarak tarif etmişlerdir.
Akıl; varlığı isimlerden oluşan soyut kalıplar halinde tanır, onlarla düşünür. Zeka ise varlığa daha yakın bir akıl biçimidir. Onu kullanmanın, onunla iyi geçinmenin, ondan faydalanıp zarar görmemenin yollarını kavramayı sağlar. Yani akıl; varlığın tabi olduğu kanunları çözüp anlarken, zeka; o kanunlara uyumlu kuralları geliştirip teknikler elde etmeye yarar. Zeka sadece varlıktan faydalanmayı değil, ona tevazuyla uyum göstermeyi de öğretir. Bunu tıp ilmi vesilesi izah etmeye çalışırsak; doktorlar; vücudun hastalıklarını anlamaya ve onları iyileştirmeye çalışırken, hastalanmadan yaşamanın kurallarını da öğrenmiş olurlar. Bunun gibi maddeye dair her teknik bilgi, onunla iyi geçinmenin kurallarını da bize öğretmektedir.
Başak bilinci, bu gerçeği en iyi şekilde sezmiştir. Başağın vücudunun sağlığını, eşyalarının bakımını ve evinin, ofisinin düzenini çok önemsemesi, her şeyin tabi olduğu kurallar bütününe uyma mecburiyetine inanmasından kaynaklanır. Her şey kurallara tabi olmasıyla düzene ve mükemmelliğe kavuşmuştur. İnsan da ancak bu mükemmelliğin ve düzenin bir parçası olmakla varlığını sağlama alacaktır. Bu yüzden dini emir ve yasaklar da dahil her kural, başağın doğasına çok uygun ve kolaydır.
Başak, kurallar konusunda fazlaca titizdir, hoşgörüsüzdür. Oysa dini kurallar kendi içlerinde esnekliğe sahiptir ve amellerde esas olan niyettir. Başağın dinimizin bu temel vasıflarından ibret alması çok faydalı olacaktır.
Başak burcu; ruh yapımızda faydalıyla zararlıyı ayıran, temizlenmesi gereken fazlalıkları ayıklayan ve kusurların farkına varan bir manevi cihazı temsil ettiği gibi, bedende de vücudumuza aldığımız gıdaları süzüp ayıran bağırsakları temsil eder. Bağırsaklar, sürekli çalışarak aldığımız gıdaları süzer. Eğer kişinin bağırsakları; içinden geçmekte olan hazmedilmiş gıdayı özensizce süzüp dışarı atıyorsa, kişide çok yediği halde kilo alamama, vücudunun ihtiyaçlarını karşılayamama durumu ortaya çıkar. Bağırsaklar çok yavaş ve titiz çalışıyorsa da tutukluk ve kilo alma sorunu vardır.
Bu iki aşırılığın; kişinin ruh halleriyle uyumlu olduğu görülmüştür. İşlerini fazla titizlenerek ve yavaşça yapan, biriktirme yanlısı, müsriflikten hoşlanmayan kişiler; tutukluk çekerler. Tez canlı, özensiz ve savruk kişiler ise yediklerini hazmedemeden atarlar. Bağırsak metabolizması, kişinin hareketliliğinden, yenilenlerin posa oranından da etkilenir, bunlar karıştırılmamalıdır.
Kişinin metabolizma hızı, troid beziyle de alakalıdır. Troid bezi İkizler burcu gibi başağın da ilgili olduğu Merkür ün temsil ettiği organdır. Troid bezi fazla çalışanlardaki titizlik ve asabiyet, Başak burcunda bulunan bir sorunu işaret eder. bu kişilerin karşıt burçların haleti ruhiyelerinden örnek almaları faydalı olur. Balık ve yay insanları son derece kendilerine güvenen ve tasasız kişilerdir. Aşırı titizlik ve eleştiricilik, bu gevşeklikle dengelenmelidir.
Faziletler
Başak burcunun zihin yapısı, bir evi sürekli temiz tutmaya çalışan bir ev hanımına benzer. Bu kadın, içinde yenilip içilen, yaşanan ve dinlenilen bu evi sürekli belli bir düzende tutmak ve temizlemek zorundadır. Gerekli şeyleri almalı, çöp ve kirleri uzaklaştırmalı, her şeyi yerli yerinde bulundurmalıdır. Bu durum kişinin son derece uyanık, gayretli ve çalışkan olmasını gerektirir. Aynı zamanda hesabını bilmesi, pratik olması ve her işin kolay yolunu geliştirmesi gereken bu kişi, asla kendini hayatın akışına kapıp koyuveremez.
Dünya hayatını bir kazanç, eğitim ve gelişim süreci olarak görmesi gereken Müslüman da böyle sürekli zihinsel ve bedensel gayret içinde olmak zorundadır. Müslüman dünyayı hevesleri için kullanıp tüketen değil, sorumlulukla çekip çeviren kişidir. Her şeyi yerinde kullanan, düzen içinde tutan ve kurallara uyan insan; rabbine karşı kulluk sorumluluğunu yerine getirmiş olacaktır.
Müslüman, elinden kendi nefsi de dahil hiç kimsenin zarar görmediği kişidir. Ailesine, çevresine hatta kendi bedenine karşı görevlerini yapar, arzularına değil kurallara uyar. Tevazuyla hizmet eder, gösterişe ve alkışa değil, görevini yerine getirmiş olmanın verdiği huzura önem verir. İşte bu özellikleri taşıma konusunda doğuştan kabiliyetli olan Başak, iyi insan, iyi Müslüman olmaya yatkın bir karakterdir.
Hayat, sadece seyredilerek değil, yaşanarak öğrenilecek bir derslerden oluşur. Bu dersler sonunda insan sadece iyiyle kötüyü, güzelle çirkini, doğruyla yanlışı tanımış değil, bizzat iyi, güzel ve doğru olmuşsa hayat amacını gerçekleştirmiştir. Başağın hayat amacı, üstün nitelikler üzerine konuşmak, fikir yürütmek ve duygular hissetmek değil, hayatı tatmak ve üstün nitelikleri gerçekleştirmek, sahip olmaktır.
Kusurlar ve imtihanlar
Başağın temel kusuru, iyi güzel ve üstün olmanın en ince ayrıntılarına dalarken bütünü gözden kaçırmaktır. Akıl varlığı parçalara ayırarak tanıdığı için aklın varlığa dair bir yönü olan Başak bilinci; varlığı çok daha ince ayrıntılarına kadar inceler. Ancak bu arada da bütünü ihmal eder. Başağın takıntılı bir burç olarak görülmesinin sebebi de budur.
Başak insanı ne kadar ayrıntıcı, kusurcu, eleştirici olursa, geçinmek zorunda oldukları insanlar, işleri ve görevleri de o kadar çetrefilli ve kusurlu olur. Sanki hayat Başak burcu insanına şöyle demektedir. “başkalarını kınamak kolay, bakalım sen başarabilecek misin?” Başak bu mesajı zamanında çözer, mütevaziliğini harekete geçirip hoşgörülü olmayı öğrenirse her şeyi daha kolay düzene koyar. Ancak kedi kusurlarına karşı kör, başkalarına karşı eleştirici olursa, korktuğu eleştiri ve kınamalara uğrar. Bu durum başağı ne kadar aşağılık komplesli yaparsa o kadar takıntıları artar. Artık o bütün evi pislik götürürken sürekli cam silmekte veya vesveseler içinde defalarca abdest alırken namazını kaçırmaktadır. Bu durum başağı toplumdan uzaklaştırır, içine kapanmasına sebep olur.
Eğer Başak, kendi kuralcı bilincini karşıt burcu balığın mistik bilinci ile dengelemeyi öğrenebilirse hatalar yapmadan dengeli davranış kazanabilir. Balık o kadar madde perdesini yırtmıştır ki, ona göre işler sadece niyetlerden ibarettir ve niyet iyi olduktan sonra yapılan işin niteliği hiç önemli değildir. Başak her işe ayrıntılarına kadar kusur arayan bir gözle bakmamayı, balığın bu geniş hoşgörüsünden öğrenebilir.
Başak kare burcu olan İkizlerden hızlılık ve sosyallik konusunda dersler alabilir. Aşırı ayrıntıya dalmak başağı zaman mefhumundan koparabilmektedir. Eleştiriciliği de ahbap ve arkadaş sıkıntısına sebep olur. Yay burcunun kendine güvenen tasasızlığında ise başağın aşağılık kompleksine kadar varan kendini hor görme duygusunun dengesi vardır.
Başak burcu insanlarının bir çoğunun, bitişik burçlar olan Arslan veya teraziden hissesi vardır. Arslan burcudan özellikler almış bir Başak, ayrıntıyla birlikte bütünü de gözden kaçırmaz. Daha sosyal ve özgüvenlidir. Ancak manevi bir terbiye görmemiş bir kişide bu yapı; despotlukla eleştiriciliğin en kötü bileşimini ortaya çıkarabilir. Terazi burcu başağın kusurculunu nezaket ve uyumlulukla dengeler. Ama bu yapı olgunlaştırılmamışsa aşağılık kompleksi ile kişiliksizliğin en kötü örneğine sebep olur.
Başağın öğrenecekleri
Başak bilinci, kusursuz olmanın ve her şeyi mükemmel yapmanın Allah (c.c.)’ a mahsus olduğunu, bunu bir insanın ancak büyük bir ilahi lütufla gerçekleştirebileceğini, ancak hayatın amacının bunu gerçekleştirmekten ibaret olmadığını öğrenmek zorundadır. hayat okulu, iyiyi, güzeli, doğruyu yapabilene, ve bunun ne zor olduğunu yaşayıp itiraf edebilene, en sonunda Allah (c.c.)’ ı övüp (hamd övmektir) hayranlığı ona yöneltebilene kadar hatalar yapma sürecidir. Hatalardan ötürü ümitsizliğe kapılıp yüz çevirmek, affedilmeyecek tek hatadır.
Ne Rabbimiz, ne de insanlar bizim kusurlarımızı yüzümüze vurma meraklısıdır. Biz başkalarına karşı ne kadar affedici ve hoşgörülü olursak, bize karşı da o kadar affedici ve hoşgörülü olunacaktır.
Bedenimizin sağlığı, eşyaların düzeni ve temizliği gibi dünya hayatına dair şeyler, mananın üzerinde tüllenen incecik madde perdesinin ayrıntılarıdır. Bu perde bazı şeyleri tadarak ve yaşayarak hissetmemizi sağlamaktadır. Ancak bu geçici alemde yaşanan her şey, ancak manasıyla kalıcı aleme gitmektedir. Bu yüzden maddeye dair her kusur ve kayıp, öte alemde bir lütfun ve affın vesilesi kabul edilerek sevinçle karşılanmalıdır.
Bir yanıt yazın